Sabahattin Ali’den, Hak ve Adalet Platformuna

1

Dün Türk Edebiyatı’nın usta ismi Sabahattin Ali’nin doğum günüydü. Dün aynı zamanda Hak ve Adalet Platformu’nun toplantısı vardı. Platforma katılanları ve konuşmaları dinledikçe; geçmişten günümüze aykırı düşünen ve işinden aşından olan akademisyenler, yazarlar, şairler, Khklılar, burada yaşama hakkı olmayan ve yurtdışına kaçmaya çalışırken Meriç’te boğulanlar geldi gözümün önüne.

Demokratikleşme adına verilen 1 asırlık kavganın günümüzdeki safhasını göstermek adına, isterseniz Sabahattin Ali’nin ömür yolculuğuna eşlik edelim. Çok tanıdık, çok bildik bir hayat… Seyahatimizde; dünden bugüne değişenin sadece insanlar ve isimler olduğu kanısında hemfikir olacaksınız…

Kürk Mantolu Madonna romanıyla efsaneleşen Ali, 70 yıldır aramızda yok. Yaşasa 111 yaşında olacaktı.

1907’de Gümülcine’de doğdu. Babası piyade yüzbaşısı Selahattin Ali Bey’in görev yerinin sık sık değişmesiyle, İstanbul, Çanakkale ve Edremit’e göçmüşlerdir. Edremit’e göçtüklerinde bölge Yunan işgalinde olduğu için emekli babası aylığını alamamış ve aile zor günler geçirmişti.

İlkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı olarak Balıkesir Öğretmen Okuluna giren Ali, beş yıl burada okur, daha sonra İstanbul Öğretmen Okulu’ndan mezun olur. Millî Eğitim Bakanlığı’nın sınavını kazanarak Almanya’ya gider, 2 yıl orada eğitim alır. Yurda dönüp öğretmenlik yapar.

Nazım Hikmet’le tanışarak, onun çalıştığı Resimli Ay’da öykülerini yayımlamaya başlar. Burada yazdığı bir şiirle tutukluluk hayatı başlar.
Gerekçe ise: ”Atatürk’e hakaret”.

Şiirine bir göz atalım:

Hey anavatandan ayrılmayanlar, bulanık dereler durulmuş mudur?
Dinmiş mi olukla akan o kanlar, büyük hedeflere varılmış mıdır?
Asarlar mı hâlâ hakka tapanı, mebus yaparlar mı her şaklabanı?
Köylünün elinde var mı sabanı, sıska öküzleri dirilmiş midir?
Cümlesi belî der enel hak dese, hâlâ taparlar mı koca terese?
İsmet girmedi mi hâlâ kodese, Kel Ali’nin boynu vurulmuş mudur?
Koca teres kafayı bir çekince, İskender’e bile dudak bükünce, hicabından yerler yarılmış mıdır?

1932’de bir yıla mahkûm olarak Konya ve Sinop cezaevlerinde yatar. 1933’de de memuriyet kaydı silinir. Edip Akbayram’ın dillere pelesenk ettiği, “Aldırma Gönül” şiirinin sözlerini burada yazdı. Cumhuriyetin onuncu yıldönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla yeniden özgürlüğüne kavuştu

Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara’ya giden Sabahattin Ali, MEB’e başvurur. Dönemin bakanı Hikmet Bayur’un “eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesini” istemesi üzerine Varlık dergisinde “Benim Aşkım” adlı şiirini yayımlayarak Atatürk’e bağlılığını göstermeye çalışır.

Sabahattin Ali, 16 Mayıs 1935 günü Aliye Hanım ile evlenir, 1936’da askere gider, Eylül 1937’de ise kızı Filiz dünyaya gelir. 1938’de Musiki Muallim Mektebi’nde Türkçe öğretmeni olarak göreve başlar. 1940’ta Ankara Devlet Konservatuarı’nda Almanca öğretmenliği yapmaya başlar.

Yazarın “İçimizdeki Şeytan” romanı o yıllarda milliyetçi kesimde büyük tepki toplar. Nihal Atsız’ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık Sabahattin Ali dava açar ve dava sırasında çok sıkıntı çeker. 1944 yılında davayı kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamaz.

Sabahattin Ali dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yatmış, karşılaştığı baskılardan bunalmıştır. Ali Baba dergisinde yayımladığı “Ne Zor Şeymiş” başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatır:

“Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu.”

Sabahattin Ali, bir başka dava nedeni ile 1948’de Paşakapısı Cezaevi’nde üç ay yatar. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başlar, işsiz kalıp, yazacak yer bulamayınca yurt dışına gidebilmek için pasaport almak ister, fakat alamaz.

Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı da bulamayınca Bulgaristan’a kaçmaya karar verir. Ancak para karşılığı anlaştığı Ali Ertekin adlı kaçakçı tarafından, 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında şaibeli, karanlık hatta faili meçhul bir şekilde öldürülür. Devlet her zaman gerçek suçluyu gizlemek için bir kaç ilüzyon kullanır. Bu yüzden bu cinayet her zaman faili meçhul olacak kalacaktır.

Sabahattin Ali’yi öldürdüğünü itiraf eden ve Milli Emniyet mensubu olduğu iddia edilen Ali Ertekin, dört yıla hüküm giyer; fakat birkaç hafta sonra çıkan aftan yararlanarak serbest kalır.

“Benim meskenim dağlardır” dizelerinde başına gelecekleri sanki sezen ve eşi Aliye’ye mektubunda “İhtiyarlığımda çekilmez bir adam olacağım hakkındaki iltifatına teşekkür ederim. Ama bu tahminin doğru çıkmayacak sanırım. Çünkü ihtiyarlayacağımı kim söyledi. Hep genç kalacağım” der.

Dün ile bu gün arasında ne fark var?
Sadece kişiler, isimler farklı…
Sabahattin Ali’den günümüze, her dönem uygulanan senaryo aynı…

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz