Seçim Panorama ve Umuda Dair – Beni Yıkmayan Bana Güç Verir

0

4 harf 2 hece, Be-Ka. 31 Mart seçimleri tarihe bu sözle geçiyor. Bütün seçimlerin anası, bütün seçeneklerin vardığı nokta. 24 Haziran seçimlerinden sadece 9 ay sonrasındayız ve seçime değil sanki uzaya gidiyoruz. Belediye başkanı değil de astronot seçeceğiz. Herbiri birer Armstrong, birer Gagarin. Uzay mekiği havalanacak, 1389 aday da mekikle beraber gökyüzünü tavaf edecek.

Numan Kurtulmuş’a bakarsak, eğer seçimde istikrarlı sonuç çıkarsa dolar da düşermiş. İyi güzel de 24 Haziran’da seçimi kim kazandı, ülkenin başkanı hangi partiden, muhalefetle bırakın müzakere yapmayı herhangi bir konuda fikir soran var mı ?

İktidarın en büyük hayali ülkenin makus talihini düzeltmek. Peki bu talihin yazanı kim? Dış güçler ülkeyi bozuyor kabul. Bu dış güçler ne zaman karar verdi bozmaya tam olarak öğrensek rahata ereceğiz. Dış güçler madem o kadar güçlü idi AKP onca icraatı vaktiyle nasıl oldu da yaptı?

Akıllı bir dış gücün normal koşullarda ülkede Akparti bu kadar güçlenene kadar beklemesi eşyanın tabiatına aykırı. Bugün memlekette yaprak bile kımıldamadan önce iktidarın gözünün içine bakıyor. Ya da en azından iktidar bunu talep ediyor.

Leyla Zana’yı rahmetli Hatip Dicle’yi Meclis’ten alıp hapse koymuş bir ülkede sanki bazı sözler ilk defa ediliyor, biz bunu ilk defa duyuyoruz deniliyor. Türk demokrasisine uzun yıllardır katılmaya gayret eden bir siyaset ilk defa görülmüş gibi; bütün seçim stratejisi bu siyasetin ifşasına ve yargılanmasına ithaf ediliyor.

Oyunun kuralları maçın neredeyse son dakikasında değişiyor. Tüm seçimleri güle oynaya kazanmakla övünen, en büyük rakibini bir seçim bile kazanamamakla suçlayıp tahkir eden iktidar, seçimi kazanamazsa da suçun rakipte olduğuna karar veriyor.

İktidar trenine en son binmiş bir siyasetçi son dakika golü atmaktan söz ediyor. Son dakika golü atmak için defansı ileri yollamak lazım. Sadece hücumcularla olmaz.

Dün akşam konuştuğum Sn. Temel Karamollaoğlu’nun dediği gibi AKP’nin savunma hattında, AKP’yi bugüne taşımakta rol oynayan “ortak tabanın” bu ileri çıkan oyun kurgusunda içi hiç rahat değil.

Söylenen hiçbir sözün bırakın 1 iktidar dönemi 1 hafta bile hükmü bulunmuyor. Ülkesinde katledilen Müslümanlar için “hepimiz Müslümanız” demekten çekinmeyen Yeni Zelanda başbakanının yaptıkları dahi en ufak bir ilham vermiyor. 1 hafta önce kara olan 1 hafta içinde aka terfi ediyor.

Propaganda kasırgası hiç hız kesmeden sürüyor. Hürriyet gibi bu ülkenin kodlarında orta yolculuğun kitabını yazmış bir kurum gözlerimizin önünde kendini imha ediyor, varlığını inkar ediyor. Hürriyet markasının 70 senede kurduğu inandırıcılık ve ikna edicilik binası balyoz ve greyderlerle enkaza dönüştürülüyor.

Bu ülkenin Nasrettin Hoca’nın, Bektaşinin, İncili Çavuşun, Hacivat-Karagöz’ün toprakları olduğunu unutanlar, gazetecilik-medyacılık oyununa tutulan aynaya bir de itiraz edip, bunu yapanları itham ediyorlar.

Anlatılanın kendi hikayeleri olduğundan o kadar eminler ki, karşılarındakini algı operasyonu ile suçlarken aslında olup bitenin tam da bu kurguya birebir uyduğunu itiraf ediyorlar.

Türkiye kendisinin hiç geçmediği, başka bazı ülkelerin ise geçtiği bir köprüden geçiyor. İktidarın elde tutulması için gösterilen çabadan ötesi değil aslında olanlar. Türk demokrasisi hiçbir zaman çok parlak değildi. Ancak hiçbir zaman da değerini bu denli düşürmemişti.

Seçimin değil, seçenin tercihinin meşruiyetini sorgulama cüreti hiç bu kadar aleni olmamıştı.

Dua ediyoruz ki böyle bir süreci sosyal medyalar, internet çağında yaşıyoruz.
Herşey gözümüzün önünde cereyan ediyor.
Her anına şahidiz.
1 hafta içinde geçerliğini yitiren beyanların, iddia ve sözlerin kayıtları tutuluyor.

Adeta deneysel bir mahşer günündeyiz. Tüm amellerin yazıldığı kitapların tüm sayfaları sonuna kadar açık. Herkesi az önce söyledikleri kovalıyor. Kibirle söylediklerine sırtını dönenlerin gözünün içine sokuluyor ifadeleri. Beka ile sınanan Türkiye bu mahşeri andıran tablo ile tamamlanıyor.

Benden sonrası, bundan sonrası tufan sözü ile bir diğer peygamberin, bir diğer ezeli hikayenin de adeta bugüne uyarlanmış bir versiyonu ile başbaşa kalıyoruz.

Girdiğimiz geminin ılıman sulara değil kasırgalı bir okyanusa doğru yol almasının müsebbibi 17 senedir bu geminin dümeninde kim vardı sorusu sorulmasın isteniyor.

Mahşerin bu dünyada olmadığını, tufanın geçmişte kaldığını, “her canlı bir gün ölümü tadacaktır” diyen Mevladan başkasının bizi beka ile sınayamayacağını bilenlerdeniz.

Seçimi kazanmak için her yolu mübah görenler için belki bu sözler anlam ifade etmeyecek.

Türk siyasetinin toprağına karışan havuz suyu burayı bataklığa çevirdi. İçine önce aldığı medya markalarını yutan bu bataklık yapışkan nüvesi ile ona dokunan herşeyi içine çekmekte. Gittikçe artan bir yoğunluğa ve yutma gücüne kavuşan bataklığın siyasetin meşru ve sağlam bir zeminde yapılmasına imkan vermediği gün gibi açık.

Seçimler gelecek ve geçecek %100 oyu almayı hedefleyenler bunun ancak %100 baskı ile mümkün olacağını bilmek zorunda.
AKP 2002’de %35 bile olmayan bir oyla devraldığı iktidarın ardılı olduğunu unutmakla malul.
MHP %15 bile olmayan oyu ile ülke siyasetinin diğer katılımcılarını beğenmiyor.
Ne kadar tuhaf da gelse bu süreci yaşamak zorundayız.
Yıkılmayacağımıza ben eminim.
Bizi yıkmayan zorluklar bize güç verir.
Türk demokrasisi de bu zorlukları aşarak güçlenecek. Ben buna inanıyorum.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz