Seçimin Betona Diyeceği Var mı?

0

24 Haziran sürpriz ve baskın seçimine 24 saat kaldı. Eskiden Ebced hesabı ile bazı önemli kararlar alınırmış. Tarihlerin ruhu olduğuna inanılır, uğurlu bir günün hesabı yapılmaya çalışılırmış. 24 Haziran tarihinin seçim günü olarak belirlenmesinde böyle kaygılar güdüldü mü bilmiyorum. Sadece 24 Haziran’a 24 saat kalması kulakta hoş bir tını bırakıyor.

Salvador Dali’nin müthiş zaman resmini herkes bilir.

Salvador Dali: Persistence of Memory: Meaning of the Melting Clocks..

Saatleri eriten Dali yaratacılığı zamanın rüyada eriyen halini resme tahvil etmişti. Fikret Kızılok o muhteşem şarkıda “Rüya Bütün Çektiğimiz, Rüya Kahrım, Rüya Zindan” diyordu…

23 Haziran sabahından 24 Haziran sabahına geçecek 24 saat herkesin bir şekilde kendi rüyasını derinleştireceği bir süre olacak.

Akıllı telefonlar, sosyal medyalar ve birbirine haber veren milyonlar için bu geçecek 24 saat aslında bilinen bir gerçeğin ifade edileceği ana kadar devasa bir enerji biriktirecek.

Gönül ister ki Türkiye’de 55 milyon seçmen sadece kendi özgür iradesi, dünyaya bakışı ve gelecek tasavvuru ile oy versin. Maalesef bu mümkün değil.

Türkiye 24 Haziran seçimlerine girerken dünyaya sadece kendi aklı ile yaklaşan dünyayı bu şekilde tasavvur eden insanların vereceği oylara karşılık sadece yanlı, yazılı ve görsel basının etki ve hakimiyetinde kalmış kitlelerin oylarının sonucuna endekslenilmiş durumda.

AKP iktidarının oluşturduğu devasa televizyon tekeli ile sadece televizyon camından dünyayı izleyen geniş bir kitleyi propaganda bombardımanına tabi tutması aslında bu seçimin üzerindeki en ağır “Demokles Kılıcı” olarak yer alıyor. Bir medya grubunun son sermaye değişikliğinden bu yana uğradığı itibar ve okur kaybı dikkate alındığında işin televizyonun önünde döndüğü aşikar.

AKP’nin iktisadi politikaları ne kadar sorgulanabilir olsa da asıl olarak ideoloik katılığı toplumda en büyük muhalefet dalgasını oluşturuyor.

Daha dün yeni havalimanının deneme açılışı öncesi, töreni eda ettikten sonra, yandaş kanalların en yandaşında Erdoğan’ın 3. havalimanına neden karşı çıkıldı sorusuna “Bakın bu Komünistler böyledir” şeklinde yanıt vermesi ibretlik bir zihinsel katılık sunmaktadır.

Defalarca zikredilen Soğuk Savaş dönemi ideolojilerine dayalı siyaset tarzı Erdoğan için bir seçenek değil, farklı bir yolunu bilmediği; alternatifine dair zihninde hiçbir tasavvur olmayan bir anlayış aslında.

Dünyada neredeyse hiçbir ideolojik tabanlı siyasetin kalmadığı bir çağda kendisine rakip olarak Komünist ideolojiyi gören AKP liderinin söylemleri zamanın aynen Dali tablosunda olduğu gibi eriyip sonsuz bir rüyaya karışmasını ifade ediyor.

Komünizmin dünya sahnesinden çekilmesinden bu yana geçen onca süre Erdoğan için hiç yaşanmamış bir zaman dilimi. Tereddütsüz ve sakınımsız bir dille varolmayan bir komünizm hülyasına verip veriştiriyor. Karşısında ağzından çıkan her sözün içindeki usareyi toplamaya çalışan birer arı görünümdekiler ise Komünizm de nereden çıktı demiyor. Diyemiyor.

AKP git gide daha da yapışkanlaşan, herkesi ve herşeyi içine alan bir katmana dönüşüyor. Gabriel Garcia Marquez romanlarına benzeyen, en çok da “Başkan Babamızın Sonbaharı”na benzeyen bir katman bu.

Varolmayan düşmanlar, sadece kendini yeniden yaratan aynalarda devasa bir hale geliyor. Komünistler her şeye karşı ama ortada komünist yok. Dış güçler bizi engelliyor ama komünist bir dış güç yok. Varolmayan bir düşmanla en ağır silahlarla mücadele ediliyor.

Sayfalarca yazsak neye yarar? Bizi okuyan herkesin zaten ilk cümlede hali anladığını biliyoruz. Buna karşılık okumayan okuyamayan okuyamayacak olan milyonların, beyaz camdan gördükleri, gösterilenle yetineceğine şüphe yok.

Türkiye’yi idare eden, etmekte olan iktidar su, kum ve çakılı kimi yerde köprü, kimi yerde yol, kimi yerde cami, kimi yerde havaalanı olarak bir araya getirerek icraatları alkışlamamızı bekliyor.

Eğer siyaset gerçekten su, kum ve çakılı bir araya getirmekten ibaret olsa idi emin olun Komünizm hiçbir zaman yıkılmazdı.

Dünyanın en devasa betonlarını Tayyip Erdoğan’ın makbul bulmadığı komünistler dökmüşlerdi. Türkiye gittikçe ağırlaşan bu betonarme yük altında ezilmiş görülüyor. Hafriyat kamyonları; geçmişimizi atık alanlara dökerken, kocaman beton siluetler her taraftan bizi sarıyor. Kum, çakıl ve sudan ibaret beton suretler farklı hal ve şekillerde zuhur ediyor. Hayat betona tahvil olmuş görülüyor.

Seçimin Sonucu ve Son-Ucu işte bu betona batmış gibi. Sanki ülkeye baştan ayağa beton atılmış. Kıpırdayamıyoruz. Beton üzerimizde ağır bir yük.
Cami-Yol-Havaalanı-Köprü-Ev-Residans-Plaza.
Türkiye koca bir platform olmuş.

Seçimin sonucu ne olursa olsun, betondan kurtulmamız şart. Çakıl, kum ve suyun bizi boğan bileşiminden sıyrılıp artık nefes almamız lazım.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz