Stratejik İdeal…

0
Latest posts by Mustafa Kalabalık (see all)

“Osmanlı tecrübesinden habersiz siyasal İslamcılar yetişmesi” sözlerini, ilk kez Taha Akyol’un bir yazısında okumuştum.

Aslında o yazısının nedeni, Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in bir teşhisi üzerineydi.

Ben bu düşüncelerini okuduğumda, tecrübelerden habersiz olmayı kendimce hep farklı bir anlatımda kullandığımı fark ettim.

Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun sadece son dönemlerine takılıp kalan bazı ilerici(!) kesimler ve de Osmanlı sevdalısı olduğu iddiasındaki yenilikçiler(!), 622 yıl üç kıtada hüküm sürmüş bir devletin, nasıl oluyor da bu kadar güçlü olabilmesine, o kadar büyük bir nüfus ile coğrafyayı bir arada tutabildiğine, idare edebildiğine hiç kafa yormazlar diye de hayıflanırdım!

Kafa yoranlar elbette vardır ama toplum önünde pek dile getirildiği de söylenemez sanırım.

Türkiye’de maalesef sadece “Osmanlı tecrübesinden habersiz siyasal İslamcılar” yetişmiyor..

Uzak veya yakın geçmiş siyasi tarihten habersiz günümüz siyasetçileri de yetişiyor.

Çünkü siyaset kurumunda bir şekilde kendine yer bulan herkes kendisini “siyasetçi, politikacı” olarak tanımlıyor ama siyasetin öteki tarafını yani “Öteki Siyaseti” öğrenme, anlama ihtiyacında hiç hissetmiyor kendini…

Seçmen de genellikle; ideolojilere, projelere, vaatlere değil, lider benimsenen kişilerin karizmatik özelliklerine bakarak, gönüllerine hitabeden tavır, üslup, söz ve hitabetlere sahip isimler üzerinde, kısa dönemli siyasal tercihlerde bulunuyor..

Toplum; yap-boza çevrilen siyasal uygulamalara, sık sık değişen, ekonomiden sağlığa, milli eğitimden teknolojiye, iç politikayı amaçlayan dış politik savrulmalara bile kredisini uzun tutabiliyor…

Bu krediyi sonsuz gören ve güç zehirlenmesiyle birlikte kişiselleştirilmiş hedeflerle siyaset yaptığını düşünenler, bu dünya nimetleri için ahir dünyanın asli kuralı “kul hakkı” yemeyi kendilerine hak görmeyi de sürdürüyorlar.

Bazen kendilerince kul hakkının bile tanımını sınırlandırarak, vicdanlarına ve gönüllerine dinletme becerisini dahi gösterebiliyorlar..

Hadi onlar sürdürür de, gerçekten bu maneviyatla devlet ve toplumu idare etmeye kendini adamış yöneticiler, neden bunların önüne geçmede zayıf kalıyor, işte o da pek anlaşılamıyor..!

* *

Eski Başbakan Prof.Dr. Ahmet Davutoğlu’nun, 1993 yılında yazdığı “Fukuyama’dan Huntington’a Bir Bunalımı Örtme Çabası ve Siyasi Teorinin Pragmatik Kullanımı” başlıklı makalesini, “Medeniyetler Çatışması” kitabından okumuştum.

O makaleden bazı alıntıları sizlerle paylaşmak ve siyasi tecrübelerden habersizlere ithaf etmek istiyorum müsaadenizle.

Davutoğlu makalesinde diyor ki;

“Hukukileştirme ve meşrulaştırma ilişkisi, özellikle siyasi değişim ve yeni düzen arayışlarının yoğunlaştığı dönemlerde, daha da bir yaygınlık kazanmaktadır. Yeni dünya düzeni sloganı çerçevesinde yaygınlaşan yeni teoriler hakim siyasi güçlere kamuoyu oluşturma ve meşruiyet kazandırma doğrultusunda önemli hizmetler sunmuşlardır..”

 Davutoğlu’nun, ait olduğu “dava” içinde ve AK Parti ile birlikte, bu fikirlerine ne kadar uygun bir “hukukileştirme” ve “meşrulaştırma” içinde olduklarını bir yere not ediniz!

“Fukuyama, tezini, Romanya devriminin ve Berlin duvarının yıkılmasının oluşturduğu iyimser bir ortamda yazmış ve serbest piyasa mekanizmasına dayalı batı liberal demokrasisinin mutlak zaferini ilan etmişti. İnsanoğlunun tarih boyunca süren arayışı batı liberal demokrasisinin getirdiği değerlerle nihai mükemmeliyete ulaşmıştı. Bütün alternatif değerler sistemleri ve medeniyet yapıları, batı medeniyetinin üstün değerlerine boyun eğmek zorundaydı…

Bosna’da batılı ülkelerin gözetim ve denetiminde gerçekleştirilen soykırım hem batı medeniyetinin yaşadığı değer krizini hem de uluslararası sistemin çarpıklıklarını bütün açıklığıyla ortaya koydu..  

Bu dengesizlik ve çarpıklıkların örtbas edilmesi için yeni teorik çerçeveler ve bu teorik çerçevelerin öngördüğü yeni suçlular ve düşmanlar gerekiyordu… Huntington bu misyonu üstlendi ve “Medeniyetler Çatışması” başlıklı yazısını kaleme aldı…”

Bu bölümden şunu mu anlamalıyız acaba?

Arap baharı ile başlayan devrim, Şam’da Cuma namazı kılmayı planlayarak, zamana uygun bir iyimserlikle liberal demokrasiyi yaygınlaştırma ve mükemmeliyetini(!) Ortadoğu’ya yöneltmek suretiyle de, örneğin IŞİD (DAEŞ) gibi bir belayı, bu coğrafyaya ait bir suçlu ve düşman olarak mı yaratılmak istendi?

“Huntington, Batı medeniyetinin felsefi entelektüel birikimini, sosyal kültür ve uluslararası sistem üzerindeki belirleyici vasfını gözardı ediyor. Bunalımın vebalini ve ortaya çıkan çatışma alanlarının yükünü, tekelci Batı medeniyeti tarafından hayat alanları gittikçe sınırlandırılmış yerel medeniyetlere ve otantik kültürlere yüklüyor. Böylece gelecekteki bunalım suçlularını şimdiden ilan edilmiş oluyor…”

Peki kim haklı çıktı? Kim başarılı oldu?

Huntington mu, yoksa ‘bizden habersiz yaprak kıpırdamaz’ diyen politikalar mı?

“Yaklaşık beş asır aynı hayat sahasını paylaşan İslam medeniyeti ve Ortodoks alemi 19. Yüzyıldaki Batı değerlerinin yayılması öncesinde çok daha huzurlu ve barış içinde birlikte varlıklarını sürdürmüşlerdi. Hindistan İngiliz sömürgeciliğine kadar, Endülüs İspanyol barbarlarının yıkımına kadar, Müslüman, Hristiyan ve Yahudi kültürlerin dinamik bir tarzda alışverişte bulundukları bir medeniyetler bileşkesini asırlar boyu sürdürmüştü…

Değerler bütünü siyasi sisteme dini/kültürel çoğulculuk şeklinde aksetmişti. Son misalini Osmanlı millet sisteminde gördüğümüz gibi yerel kültürlere yaşama ve kendini yeniden üretebilme hakkı tanıyan dini/kültürel çoğulculuk, Hindistan’dan İspanya’ya kadar İslam medeniyetinin bütün versiyonlarının ortak özelliğidir.”

Davutoğlu’nun makalesinde yer verdiği eleştiri ve düşünceleri, kendilerinin de içinde olduğu siyasi iktidarlarında, yetki ve sorumluluk makamlarındayken gördüğümüz “demokratik açılım”, “normalleşme” gibi politikalarla, şimdilerde daha bir anlam kazanıyor sanırım..! 

Türk toplumunun fikri ve siyasi önderlerinin en büyük zaafı kimlik, medeniyet tanımlaması konusunda kendine güveni olmayan ve kararsız bir tavır sergilemeleridir.

Bir elitin en önemli misyonu mensubu bulunduğu topluma geleceğe yönelik bir stratejik ideal tanımlaması yapabilmesidir.

 Türkiye kapsamlı bir kimlik yenilenmesi ve medeniyet ihyası sürecine girme cesaret ve becerisini gösteremezse gelecekteki teorisyenler bu toplumu ya tarihin sonunun kurbanları ya da medeniyetler çatışmasının suçluları arasında zikredecektir.”

* *

İşte, sevgili dostlar, bazen zannettiklerimizin, uzun dönemli planların, vizyonların ve stratejik ideallerin ürünü olduğunu görmek, geçmişteki her türlü tecrübelerden haberdar olabilmek ve faydalanmak gerekiyor sanırım.

Her “aldanma”nın, “kandırılma”nın, “ihanet”in, “plansız”lığın, “vizyonsuz”luğun, başarı ya da başarısızlığın, politik savrulmaların, değişim ve dönüşümlerin, topluma ve geleceğe ne kadar bedel ödettiğini, ödetmeye de devam ettiğini “mış gibi yapmadan” görmek gerek galiba…

Bakalım, Türkiye nasıl bir stratejik ideal tanımlaması yaparak yoluna devam edecek?

Biz bu tanımlamaları öğrenebilecek miyiz? Ya da milli iradeyi temsilen seçtiklerimiz(!) görebilecekler mi? Bilebilecekler mi?

Önceki İçerikCHP Sözcüsü Tezcan: Baraj tamamen kaldırılsın.. Yüzde 3 barajına da varız
Sonraki İçerikTürkiye’den ABD’ye Rıza Sarraf notası..
16 Ağustos 1970 Kocaeli-Gölcük-Değirmendere’de doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü ve Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün, “Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi” dalında Yüksek Lisans’ını tamamladı. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, “Siyaset ve Sosyal Bilimler” Doktora (Ö) Öğrencisi olarak dersler aldı. 2010 yılında “Öteki Siyaset”, 2013 yılında da “9. Köy’den Sonra” isimli kitapları Vadi Yayınlarından yayınlandı. 2011 yılında, Kocaeli’ndeki yerel gazete ve dergilerde yazarlığı başladı. Aynı zamanda “Kocaeli TV” televizyon kanalında, “Öteki Siyaset” isimli TV program hazırlayıp sundu. 2016 yılından itibaren de Ocak Medya’da yazarlık yapmaktadır. Özel sektörde, aynı zamanda halen yöneticilik yapmakta olan Kalabalık, Demokraside Birlik Vakfı, İnsani Değerler Derneği, Türkiye Yazarlar Birliği ve Gazeteciler Cemiyeti üyesidir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz