Uyutmayan Düşünceler…

0

Uganda diktatörü İdi Amin şöyle derdi:
“İfade özgürlüğü var. Ama ifade ettikten sonra olacakları garanti edemem.”

Fikirler kurşun geçirmez. Bu ülkenin binadan çok umuda ihtiyacı var. İnanç sahip olduğumuz tek şeydir.

Hedef düşman bir ülke değil, kendi ülkemiz olmalı.
Bizi kendimizden daha iyi tanıyan yoktur. Farklı olanları tehlike olarak görmekten vazgeçin artık.

Ülkedeki ruhsal baskı nedeniyle, beyinsel bir çöküş yaşamamız olasıdır… Kimi zaman delirmemek işten bile değil, meziyet sayılır…
Duygusal bir kirpi gibi kabarıyor insan, duydukça gördükçe şaşırıp kalıyor, adeta hafakanlar basıyor.

Tırmanışın sonu hiç gelmeyecek gibi, gökyüzüne uzanmak niyetinde oluyor sanki yol. Mucize bakış açısıyla ilgili bir şeydir. Kimileri için cep telefonu mucizedir. Asıl mucize, insanınızın tümünün güvenle konuşabildiği andadır.

“Ağızdan kaçırılıvermiş ters bir söz karşısında, ateş üzerine kuru ot atmışsın gibi parlayıveren ve kızgınlığı kolay kolay geçmeyen Sultanı sakinleştirmek Şairlere kalırdı” diye bir söz okumuştum. Ortada ne şair kaldı, ne yazar. Daha da azalıyorlar azar azar…

“Kum tanesiyim ama çölün derdini taşıyorum” der ya Mevlana. İşte entellektüelin, yazarın, şairin halet-i ruhiyesi, mefkûresi, hep bu minval üzeredir.

Miguel de Unamuno’nun şöyle bir sözü vardır: “Kazanacaksınız, çünkü haddinden fazla kaba gücünüz var. Ama ikna edemeyeceksiniz. Zira ikna edebilmek için anlatabilmeniz lazımdır. Ama anlatabilmek için gerekene sahip değilsiniz.”
Mücadelenizde haklıysanız, er ya da geç hakkınızı alırsınız.

Vedat Türkali: “Düşündüğünü söylemekten korkmaya başlarsa bir kişi, düşünmekten de korkmaya başlar” derken, Platon asırlar öncesinden seslenir,
“Cesaret, nelerden korkulmayacağını bilmektir.”
Steinbeck ise, “Aklımın içinde adım atacak yer yoktu. Uyuyamıyordum” cümlesiyle uyutmayan düşüncelerin, depresyonların, hafakanların hafifletilmesi gerektiğinden yakınır.

Gölgenizden korkanlar, gün gelir bedeninizi takmazlar. Toplumlara sunulmuş olan hiçbir düşünce, ilke ve kanun asla ebedi değildir.

Sigmund Freud da, “İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir. İnsanların ‘tecrübe’ dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kaybetmiş birine ‘tecrübeli’ denir” diye bir tarifte bulunur.

Eksik kesinlikle bilinir. Tıpkı körün gözsüz, topalın ayaksız, çolağın kolsuzluğunun bilinmesi gibi. Kişi noksanını bilmek gibi erdem olamaz, buyrulmuş. Ülkemizdeki noksan, düşünce noksanlığıdır, düşünse de beyan edememe noksanlığı taşır.

Diğer türlü; “İfade özgürlüğü vardır ama söylendikten sonrasında olacaklara garanti veril(e)memesi…” o düşüncenin dile getirilmesine engeldir. Dile getirilmeyen düşünce, gelişmeye engeldir. Gelişemeyen ülke, ilerlemeye engeldir.

Engelleri kaldırın. İnsanınızın önünü açın. Gelişime, değişime, dönüşüme kendiliğinizden şahit olacaksınız.

Eğer bir düşüncenin ifadesi bir yerde yasaklanıyorsa, o yasaklanan düşüncenin gerçekleşme olasılığı hala mevcuttur. Bunun kanıtı da o düşüncenin varolan sistem için bir tehlike olarak görülmesindedir.

1950’li yıllarda Joseph McCarthy dönemindeki cadı avı buna bir örnektir. Komünizmin bir “tehlike” olarak görülmesinin sonucudur. Abd’de eğer bir Joseph McCarthy dönemi yaşanmıyorsa bu Amerikan toplumunun büyük özgürlükler elde etmiş olmasından değil, Komünizmin artık bir tehlike olarak görülmemesindendir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz