Yol Hikayeleri 3. Gün: Ana Kucağında Az Siyasetli Pazar Gezmesi Mardin’den Hasankeyf’e

0

Yorucu bir otobüs yolculuğu, yoğun bir zihinsel faaliyet ve yazı yetiştirme telaşı ile yıl gibi geçen bir Cumartesi’nin ardından, annemin yanıbaşında başlayan Pazar gününü, kız kardeşlerimin de katılımı ile, erken bir kahvaltı ile başlattık.

Kahvaltı mekanlarının önündeki kuyruklar büyük şehirlerden yansıyan yeni hayat ritüellerinin küçük şehirleri de çoktan kapsadığını işaret ediyor. Van’daki kahvaltı salonlarını saymazsak kahvaltıyı dışarıda yapmak pek de yaygın değildi. Şimdi ise kahvaltı mekanları Mardin’i de sarmış ve önünde kuyruk oluşturacak rağbette.

Kahvaltı mekanında bizler..

Mardin uzun zamandır turistik. Ancak yazık ki iç turizme bağımlı hala. O da mevsimsel ve bayrama seyrana odaklı. 5 yıldızlı otelin gecelik fiyatı en kabadayısı için 50 Euro’yu geçmiyor. Bu da aslında yine sıradan bir Avrupa şehrinde 3 yıldızlı otelden bile düşük demek.

Türkiye orta gelir tuzağından sekip alt gelir ağına düşmüş durumda. Turizm politikasının bilinçsizliği ve 17 yıllık iktidarın özellikle son dönemdeki dünya ile uyumsuz söylemleri burada ciddi kayıplara yol açıyor.

Mardin’de otellerin dolup taşmasını, Avrupalı kültür tüketici turistlerin Mardin’i istila etmesini beklersiniz. Oysa gerçek tam bunun tersi. Şehirde kaydadeğer yabancı turist yok. Zaten bu işin başlangıç noktası olan İstanbul’u göz önüne aldığınızda şaşırmıyorsunuz.

Hasankeyf’i gezmeyi planladığımız için biz de kahvaltıyı dışarıda yapmayı ve evde zaman kaybetmemeyi tercih ettik. Şu bir gerçek ki taşra kendini fiyatlarda da gösteriyor. Daha az kira, arazi rantı fiyatları da aşağıda tutuyor. İstanbul’un %40 ucuzuna yaptığımız kahvaltı doyurucu idi. Gerçi mekan eski Mardin’de olmadığı için beni eleştirebilirsiniz ama hedef Hasankeyf olduğu için hoşgürünüze sığınmak istedim.

100 km’lik Mardin-Hasankeyf yolu günün bir kısmını ister istemez bloke etti. Öğleden sonra 2 civarı vardık Hasankeyf’e.

Hasankeyf’in Ilısu barajının altında kalacağı günler sayılı artık. Annemin ifadesiyle; “böyle bir tarihi suya gömmektense, susuz kalmak evla” diye düşünmekten alamıyor insan kendini. Lakin ok yaydan çıkmış. Tarih ve ekonomik zorunluluklar arasında seçim yapmak her toplum için zaruri olur. Acı olan o ki, bizim için böyle zaruriyet içermeyen durumlarda dahi tarihi korumak için çabalar son derece sınırlı.

İstanbul Surları baraj tehditinde değil ama 1950’lerden beri süren plansız yapılaşmanın altınca ezilmeye devam ediyor. Güzelim Sultanahmet siluetini kulelerle biçmek de sonuçta bir tercih idi. Bütün bunların yanında Hasankeyf için duyulan özlem ve buradaki kayıplar çok daha makul. Neticede Türkiye’nin en büyük barajı olacak. Bağrımıza taş basıyoruz. Siyasi iktidarın en tepesinden gelen çanak çömlek aşağılamalarını hatırlayıp buna da şükür diyoruz.

Hasankeyf’e Ömerli, Savur (Meşhur Nobelli Aziz Sancar’ın doğum yeri), Yeşilli, Şenköy (benim doğum yerim), Estel, Midyat, Gercüş (kimlik ve araç kontrolü nedense bir tek burada yapılıyor) üzerinden ulaştık.

Hasankeyf yok olurken Hasankeyfliler TOKİ’nin tepeye diktiği apartmanlara doluşacak. Kırsal bölgelerde dikey yapılaşan TOKİ’nin aklının belli ki Laz müteahhit aklından çok farkı yok. Kırsal bölgenin apartman hayatına tahvil edilmesi kadar manasız bir planlama olabilir mi?

Abdülkadir Ayhan..

Hasankeyf Baraja teslim olunca artık Hasankeyfi görmeye kimse gelmeyecek diyor Abdülkadir Ayhan. Cafe işletiyor. Mardin için söylediklerimiz Hasankeyf için de geçerli. Bir dünya mirasının son günlerine şahit olabilecek belki de binlerce insan olabilirdi.

Ama Türkiye’deki vasatlık ve turizme yönelik yetersiz bakış bu konuda da bir vizyon ortaya konmasına imkan vermemiş belli ki.

Bugünkü yol hikayemizde seçim heyecanı yok. Çünkü Hasankeyf mutsuz ve keyifsiz. İnsan tarihini kendi elleriyle suya gömer mi?

Hasankeyf için olan tam da bu. Koçyiğit kahvaltı salonu, Has Döner Cevat Usta, bütün hediyelikçiler. Hepsi muzdarip.

Seçimden ziyade bir erken cenazenin sessizliği ile hüzünlendirdi beni Hasankeyf. Farklı bir seçenek olabilirdi. Olmalıydı diye düşünmekten alamadım kendimi.

Midyat ve Batman üzerinden dönüş yoluna düşerken tek tesellim Salı günü Sevgili Ahmet Türk ile söyleşmek için sözleşmek oldu.
Mardin’de ve tüm Türkiye’de yıllardır süren ve ekonomik krizle neticelenen AKP stilinin artık alternatifini herkes görmek istiyor. Belki AKP bile bundan faydalanabilir.

2002’de ABD’yi, İngiltere’yi ve Fransa’yı yönetenler kimlerdi?

Bizde değişim için kanalların açılmasına ihtiyaç var. Ülke kaynaklarının iyi değerlendirilmediği tüketim ekonomisine tabi bir yapıdan ötesinin hayal edilmediği görülüyor.

Mardin’e gelmeyen her turistin bırakmadığı her kuruştan mesuliyeti olduğuna iktidarı ikna etmek zorundayız.
Bakalım bu mümkün olacak mı?

Kendisini kaybetmeden önceki Hasankeyf’ten son fotoğraflar:

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz