Aşkın Anatomisi

1
Latest posts by İbrahim Yersiz (see all)

İnsanın âşık olabileceği birini bulması kolay değildir, çünkü bu siparişle gelen bir şey değildir.  

İnsan bir an bir heyecan hisseder ve aklını bırakarak kapıldığı insanın peşinden gider.  

O aşkın ona ne getireceğini asla bilmiyor, ama bu umurunda bile değil.  

İçi öyle kıpır kıpır ki aslında henüz onu düşünecek durumda bile değildir, cesurdur, çünkü âşık olmuştur ve aşkının gelecek her şeye karşı koymaya gücünün yettiğini düşünmektedir.  

Bu ilk başlarda gerçekten de öyledir, çünkü karşına ne çıkıyorsa çıksın devirip geçmeye ve yoluna devam etmeye hazırdır.  

Şans dedikleri şey belki de rolünü tam olarak burada oynamaktadır. 

Tabi siz yine de şansı tesadüflerin bir çakışmasından öte almayın.  

Olay şu ki, âşık olduğunda ve âşık olduğun kişi iyi biriyse batmaktan kurtulabilirsin, değil ise umurunda olmaz ama gideceğin yere kadar batarsın. 

Bu batış aklının kalbine söz geçireceği zamana kadardır, artık aklın nerede devreye girer, herkesin bu konuda bir tahmini var ama sen onlardan biri değilsin, çünkü sen henüz kendinde değilsin.  

Şunu itiraf etmeliyim ki; akıl hiçbir zaman aşk duygusunun yarattığı heyecanı yaratamaz, hayatın diğer tüm anlamları da öyle, yani öyle ki aşk bazen yaşama içgüdüsünü bile geride bırakabilmektedir.  

Aşık insanın en bilindik davranışı genelde aklını bir kenara bırakması, yoluna önemli oranda akılsız devam etmesidir.  

Çünkü akıl bulduğunu umduğu aşkın heyecanını bastırmaya çalışmakta, kulaklarına fısıldayarak bulduğunu sandığı aşkın koca bir palavradan ibaret olabileceğini anlatmaktadır.   

Kim böyle bir düşmana tahammül edebilir ki? 

Bundan olsa gerek ki; aşıkların ilk elden bıraktıkları şey kendi akıllarıdır. 

Ama şunu da itiraf etmeliyim; akılsızlık düşünmeme halidir ve aslında insanın tam olarak hayattan beklediği ya da hayatın ‘Nirvana’sı adına ulaşmak istediği şey o akılsızlık halidir, çünkü insanda bir tek bu akılsızlık hali aklın kontrolcülüğünü devre dışı bırakmakta, insana gönlünce yaşaması şansını tanımaktadır.  

Ve şunu da ilave etmeliyim ki, aşk duygusu dışında başka hiçbir duygu aklı bu denli devre dışı bırakacak kadar güçlü değildir. 

Evet, amacı yüceltilmiş, kalbin inançla bağlandığı daha pek çok duygu hali var, ama hiçbiri aşkın kişide yarattığı o güçlü duygu hali kadar değildir.  

Belki diğer duygularda sizi sorumlulukların bilinci içinde bir anlama bağlamıyorlar, ama hiçbiri aşkın sizi aklınızdan kopardığı kadar güçlü bir şekilde koparamıyor da.  

Evet, aşk sizi her şeyden koparabilir, her şeyi gerinizde bırakarak bir hiç olmanıza neden olabilir. 

Şuna özellikle dikkat çekmeliyim; insanın en değerli varlığı hayatıdır, insan bir hayatta sahip olduğu için bunca anlama sahip olmuş, yaşamını bu düzeyde bir amaca bağlamıştır.   

İnsanın elinden amacını aldığınızda o artık bir hiçtir ve hiçbir şey hiçbir şeyden korkmadığı için artık en büyük tehlike odur; çünkü hiçbir şeyin kaybedecek hiçbir şeyi yoktur. 

O hiçbir şey olanın karşısında duracak kadar güçlü bir tek duygu vardır; aşk duygusunun verdiği cesaret, çünkü bir tek âşık olan kişi o hiçliği umursamayacak kadar cesurdur.  

Ama yine de şunu itiraf etmeliyim ki; bu üstün cesaretin kaynağı mutlak bir akılsızlık hali değildir, inanmışlık halidir. 

Siz muhtemelen arkadaşınızın kendisine eziyet eden aşığına neden katlandığını sorgulamaktasınız.   

O bunu eziyet olarak okumuyor, hata belki de duygularına karşılık olarak okuyor, muhtemelen aşığı ona eziyet etmezse, o bunu ilgisizliğine yoracak ve bu seferde kendisi sorun çıkararak kendisine dönük olan o ilginin tekrar alevlenmesini sağlayacaktır. 

Aşk duygusu o kadar güçlüdür ki, alınan veya verilen tepkinin ona karşılık olması gerek.  

Tecrübe, bugüne kadar aşkın âşık olana zarar verdiği konusunda en ufak bir şüpheye sahip değildir, ama yine de hangi kalbi açarsanız açın hayatında en çok istediği şey bir gün uğrunda ölmeyi göze alabileceği bir aşka sahip olmaktır.  

Farkında mısınız, bilemem ama bu tutku aynı zamanda insandaki yaşama amacının temel devindireni, onu anlam yıktığı amaçlar konusunda harekete geçirenidir. 

O nedenle birinin yüreğindeki aşk duygusunu koparmanız ile onun canını almanız arasında ciddi bir fark yoktur.  

İnsanın anlam yıktığı pek çok amacı yıkılsa da yeni birini edinebilir, ama -duygu yoğunluğuna bağlı olsa da- aşk için aynı şeyi söylemek o kadar kolay değildir.  

Yani aşkını kaybeden biri bedenen ölmese de ruhen ölebilir ve ruh ölmüşse bedenin aynı sonuca varması uzak değildir.    

Tabi tekrar etmem gerekirse, âşık olmuş bir insanın ölümü o duygunun yoğunluğuna göredir, o kişi ölümü de seçebilir, yaşamı da.  

İnsanların acılarının küllendiği ve yaşama beklenmedik bir şekilde tekrardan bağlandıkları görülmemiş bir şey değildir. 

Eğer olaya yaşama şartı üzerinden bakarsak, evet insan yaşamaya şartlıdır, aşkın gücü kişiyi yaşama küstürse de beklenmedik dönüşler olabilir, ama bu yine de duygu yoğunluğuna esas yapabileceğimiz kıyaslar içinde herhangi bir duygunun aşk duygusundan daha güçlü olduğu anlamına gelmez.   

Yalnızca duygulardaki yoğunluk farkı aşk duygusuna da galebe çalabilir. 

Bu netice, o kişi âşık olmadığı için değildir, sebepleri karşısındakine o düzeyde bağlanmasını sağlayacak kadar güçlü olmadığı içindir. 

Bu kesinlikle her kişide aşkı için ölecek bir potansiyel olmadığı için değildir, herkeste o potansiyel vardır, yalnızca sebepleri yeterli değildir. 

Tekrar söylüyorum; bu sebep insanın yaşama amacını bütünlemektedir, yani her kişi bir yerde mutlaka hayatının anlamını tamamlayacak aşkını aramaktadır. 

1 Yorum

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz