- ‘Varlık sebebimiz, gayri İslami Laik Kemalist rejime karşı Mücadele’ - 31 Mart 2023
- ‘Kürtleri Sevmiyoruz Ama Filistin Aşığıyız?’ - 30 Mart 2023
- Fakirler Zenginleri Finanse Ediyorlar Hem de Sorgusuz Sualsiz - 29 Mart 2023
Sanıyorum dün zihinlerinizi biraz karıştırdım.
Ne zaman böyle yazılar yazsam toplum bir anda sus-pus oluyor. Aramalar, mesajlar ve iletiler bir anda kesiliyor.
İslam tarihindeki sorunlara ilişkin düşünce belirten yok, yorum yapan yok. Bunu da anlamaya çalışıyorum çünkü sürekli söylenen aynı şey: Onlar yıldızlar gibidir, hata yapmazlar, onlar, onlar, onlar…
‘Onlar iktidar mücadelesi için savaş yaptılar!’ dendiğinde hemen biri çıkar ‘biz bu konuyla ilgili yorum yapmayalım’ ya da ‘bu konuları konuşmayalım’…
Mutlaka bu konular konuşulacak ve zihinler de karışacak.
Sorunları halının altına süpüre süpüre bugünlere geldik. O konuşulmasın diyenler bugün çıkıp utanmadan ve sıkılmadan İslam’ı siyasete alet ediyorlar…
Zihinler karışmasın diye diye gençlerimiz ‘deist’ oldular.
Karışsın.
İyidir.
Ezberlerle yaşamaktansa zihinlerin karışması ve bunun düşünceye sevk etmesi daha İslami kanımca.
Dünkü yazım biraz giriş gibi olmuştu.
Bu konuya neden bu kadar önem verdiğimi düşünüyorsunuzdur, haklısınız.
Neden?
Nedeni şu: Alenen yalan bilgilerle dini duyguların sömürülmesi yüzünden insanların kandırılmasını istemediğim için.
Birkaç polis korumasıyla gezen ve cami kürsüsünden aklı sıra hönkürerek ‘laiklik’ dersi verenler İslam tarihindeki olayları açıklayıp Müslümanları aydınlatacaklarına teopolitikle oy devşirmeye çalışanlara yalakalık yapıyorlar.
Camileri dolduran Müslümanlara göz göre göre yalanlarla dolu bir İslam anlatıyorlar.
Hatırlarsanız ‘Keyfilikten Hukuka Geçiş Metni’ başlıklı yazımda özellikle keyfi yönetimle hukuk arasında kıyaslamayla giriş yapmıştım.
Keyfilik, keyfi olma durumudur.
Keyfi, isteğe bağlı. Gerçeğe, akla, yönteme yani hukuka uymayan.
Keyfi bir yönetim din dilini kullansa da İslami olabilir mi?
Bu çok önemli soruya cevabınız var mı?
Yok.
Neden yok?
Çünkü bugüne kadar hep öyle yapılageldi. Hiç başka türlüsünü görmedik de ondan.
Böyle gelmiş böyle gider mi diyeceğiz, yoksa ‘artık yeter’ mi diyeceğiz.
Din dilini kullanarak keyfilik yapmak bana İslam öncesi Mekke toplumunu hatırlatıyor.
Din dilini, atalarının dinini çok güzel sömürge aracı olarak kullanıyorlardı. Dinle insanları sömürerek baskı altında tutuyorlardı.
Cennet ve cehennemden bahsederek insanları kandırıyorlardı.
Dini ibadetlerden para kazanıyorlardı.
Statükocuydular.
Değişime kapalıydılar.
Adam kayırma ve kabile asabiyeti vardı. Rüşvet ve yolsuzluk bütün topluma yayılmıştı. İş yaptırmak için mutlaka bir tanıdığınızın olması gerekiyordu.
Gösteriş toplumun temel kuralıydı.
Sizlere de tanıdık geldi mi bunlar?
Altılı Masa çıkıp ‘mutabakat metni’ni topluma duyurduğunda ilk aklıma gelen yazılı metne dayalı bir antlaşma yani HUKUK geldi.
Hukukun tesis edilmesi,
Kuralların belirlenmesi,
Yenilikçi ve reform yanlısı bir deklarasyon.
Medine Toplumu’nda olduğu gibi ‘çok kültürlülük ve çok dinli hoşgörü toplumu’ nu andıran birlikte yaşama prensipleri,
Kabile asabiyeti yerine hukukun tesis edilmesi,
Rüşvetin, adam kayırmanın ve hukuksuzluğun olmadığı bir Türkiye portresi…
Altılı Masa’nın mutabakat metni tam da buna benziyor.
Hz. Peygamber kabilenin ileri gelenlerinden olan ama hırsızlık yapmış bir şahıs için ceza verilmesini ister.
Ahali hemen müdahale eder ve der ki: ‘Ama kabilenin ileri geleni acaba ona bu cezayı vermesek mi?’
Hz. Peygamber der ki: ‘Kızım Fatıma hırsızlık yapsa ona da aynı cezayı uygularım’.
İşte Medine toplumu bu HUKUK anlayışı ile kuruldu.
Hz. Peygamber’in bu sözü bir tarafta, 17-25 Aralık Yolsuzlukları diğer tarafta…
Sevgi ve Bilgiyle kalın