Varsayımdan Doğan İnanç; İnançlardan Çıkan Bilgi

0
Latest posts by Psk. Dr. Ziya Doğan (see all)

Bilginin temelinde, insanın kendine ve dünyaya dair gözlemi, toplumsal aktarımı ve hafızasının sağladığı varsayımlar yatar. 

Mesela güneşin her sabah doğmasından dolayı, yarın da doğacağı varsayılır. Su, bir kez susuzluğu giderdiği için bundan sonra da gidereceği varsayılır. 

Bu varsayımlar, zihnin bilinmeyen gerçekliğe dair yoklamalarıdır. Güneşin bu sabah doğmasını tecrübe etmiş biri, yarın da doğacağını varsayarak güneşe dair gerçekliği yoklamış olur. Güneş gerçekten doğarsa, varsayımı güçlenir. Ertesi gün bir kez daha doğarsa, varsayımı daha da güçlenir. Bu şekilde varsayımlar, güçlü bir aksi durumla karşılaşılmadığı sürece ayakta kalmaya devam eder.

Hiçbir varsayım boşlukta tek başına durmaz. Çeşitli konulardaki varsayımlar, zihin tarafından tıpkı yapbozun parçaları gibi bir araya getirilir. Birbiriyle uyuşan varsayımların bir araya gelmesi, gerçekliğe dair daha bütüncül bir resim sunar. Zaman, mekân ve kişiler gibi ortak konulara sahip varsayımlar bir araya gelerek ‘‘inanç”ları oluşturur. 

Güneşin her sabah doğacağı varsayımı, güneş doğduğunda etrafın aydınlanacağı varsayımıyla ve etrafın aydınlanmasıyla havanın ısınacağı varsayımıyla bir araya gelerek, gündüzün sıcak ve aydınlık, gecenin soğuk ve karanlık olacağına dair inancı meydana getirir.

Tekrar edenin daha gerçek olduğuna dair varsayımımız, bu tür doğa olaylarında neredeyse her zaman desteklenir. Ancak bir çocuğun dolapta hayalet olduğuna dair varsayımı zamanla yıkılır, çünkü başka varsayımlarla desteklenmez ve karşıt varsayımlar (mesela hayalet diye bir şey yoktur, varsayımı) daha güçlüdür. Bu şekilde yıkılan varsayımlar, inanç oluşturmazlar.

Hayatımızın her yanı inançlarla kaplıdır. Uygulamada ve kuramda, kendimize, ana-babamıza, içinde yaşadığımız topluma, insanlığa, doğaya, tarihe, Yaratıcıya olan inançlarımızla yaşarız. İnancın olmadığı bir uğraş, inançla şekillenmeyen bir hayat yoktur. İnançlar tam anlamıyla dünyamızı oluştururlar. İnançların bir kısmı ise nedenlere dayalı olarak “bilgi” olur.

İnançlarımız doğru veya yanlış olabilir. Türkiye’nin başkentinin Ankara olduğu inancı doğru, İstanbul olduğu inancı yanlıştır. Demek ki gerçeklere uyan iddialar, doğru inançlardır. Gerçeklere uymayanlar ise yanlış. 

İnançlar, dil gibi sembollerle ifade edilir ve toplum içinde sürekli çarpışır, kaynaşır, bölünür veya bütünleşir. Bu sayede farklı kişiler tarafından doğruluğu denetlenmiş olur. Yeterince güçlü inançlar, diğer inançlara dayanak veya kanıt olarak kullanılır. Bir inancın toplumsal olarak onaylanmış diğer inançlar tarafından desteklenmesi, yani geçerli nedenlerin sunulmasıyla ortaya “bilgi” çıkar.

Her türlü bilgi, kültürde veya dilde doğrulanmış bir inançtır. Adınızın ne olduğundan, İzmir’in bir şehir olmasına, İstanbul’un 1453’te fethedilmesine kadar her bilgi, toplumsal olarak doğrulanmış inançlardır. 

Her bilginin doğrulama yöntemi farklıdır. Kimi bilgiler tarihî belgelerle, kimisi tekrarla, kimi bilimsel yöntemlerle doğrulanır.

Demek ki bilgi, toplumsal olarak kabul gören yöntemlerin inançları haklı çıkarmasıyla oluşur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Bilgiyi ortaya çıkaran onun toplumsallığı değil, onu destekleyen yöntemin toplumsallığıdır. Yoksa yüzyıllar boyunca pek çok toplum dünyanın düz olduğuna inanmıştır. Ancak bunu destekleyecek toplumsal bir yöntem kalmadığı için artık bunun yanlış bir inanç olduğunu biliyoruz. Yani toplumsal kabul gören yöntemlerin inançları doğrulamasıyla bilgi ortaya çıkar.

Bilgi, hemen hemen her durumda bir inancın neden doğru olduğunu bilmemizle ortaya çıkar. Bir inancın neden doğru olduğunu bilmiyorsak, doğru olduğunu da bilmiyoruz demektir.

YORUM YAZ

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz